Batmayan Güneş: Ömer Hayyam

Ömer Hayyam

Ay yüzeyindeki çukurların bir tanesini Hayyam diye adlandırmışlar. Fransız şarapları arasında Hayyam şarabı bilinen bir çeşittir. Geometride Hayyam-Paskal üçgeni ünlüdür. Dünyada rubai (dörtlü) dendi mi ilk akla gelen Hayyam’dır

Bu dört yön bile Hayyam’ın kişiliği ve ömrü boyunca ortaya koyduğu değerler açısından açıklayıcıdır. Felsefe, matematik, teolojinin temel dalları olan fıkıh, hikmet, tefsir, astroloji, edebiyat, tarih ve coğrafya, musiki, mineraloji ve diğer bazı bilim dalları üzerine önemli eserler vermiştir. Kuşkusuz yaşadığı coğrafyanın en renkli simalarından biri olan Hayyam, doğunun bir yıldızı, batmayan güneşi olarak daima parladı. Peki Ömer Hayyam kimdir? Öyle görünüyor ki herkes kendince onu tanıyor.

Ömer HayyamHayyam üzerine yazmak, bir bakıma Doğu’nun bilim, felsefe, düşün tarihini yazmak demektir. Hayyam üzerine yazmak 11. ve 12. yüzyıl İran ve bölge toprakları üzerinde var olan toplulukların sosyal tarihini yazmak demektir. Hayyam üzerine yazmak, Doğu ile Batı arasındaki bilimsel, düşünsel ve yazınsal etkileşimin tarihini yazmak demektir. Hayyam üzerine yazmak karanlık bir dünyada ışıl ışıl parlayan bir güneşi ve o yakan ve de aydınlatan güneşi görmeyen, bağnazlıkla körleşen, duyumsamayan bireyleri, toplumları ve hükümranları yazmak demektir.  Hayyam’ın 83 yıllık ömrü süresince ilgilendiği alanlara ayrıntılı olarak değinmek elbette ki olası değil. Burada bu alanların birkaçına kısaca işaret etmekle yetineceğiz.

Ömer Hayyam’ın Yaşamı
İç şarabını ölümsüz ömür işte budur
gençlikten elinde kalan işte budur
Çiçekler ve şarap vaktidir dostlar sarhoş
sen de hoş ol ki bütün yaşam işte budur

Ömer HayyamHayyam 1048 yılında, Selçukluların İran’ın Horasan bölgesinde hüküm sürdüğü dönemde Nişabur kentinde doğdu. Bilim edinmeye doğduğu şehirde, İmam Muvaffak Nişarburi gibi dönemin ve yörenin ünlü üstatlarının yanında başladı. İbni Sina’yı manevi hocası olarak kabul eden Ömer Hayyam’ın, çocukluğu ve gençliği Nişabur’da, İbni Sina’yı ve Ebu Reyhan Biruni’yi ve kentin en önemli hocalarının yanında okumak ve araştırmakla geçmiştir. Çok genç yaşta felsefe ve matematikte üstün ilerlemeler kaydetti. Daha yirmi iki yaşındayken Semarkand’a gitti. 1061 yılında Semarkand şehrinin baş kadısı Ebu Tahir’in himayesinde üçüncü derece denklemler üzerine Risale Fil-Berahin Ala Mesail-l Cebir ve-el Moqabele adlı cebir alanındaki ilk eserini Arapça olarak yazdı. Bu kitabı sadrazam Nizamül Mülk’e takdim etti. Bunun üzerine Selçuklu Celaleddin Melik Şah ve onun sadrazamı Nizamül Mülk’ün daveti ile İsfahan’a göç ederek oradaki rasathanenin başına geçti. On sekiz yıl orada çalışarak Celali Takvimi’ni düzenledi.

Felsefeyi doğrudan Yunancadan öğrendi. Melik Şah’ın ölümünden sonra Hayyam sarayda, kendisi inanmasa da, bir müneccim bir astronom olarak çalışmıştır. Melikşah’ın ve Hace Nizamül Mülk’ün dinciler tarafından terör edilmesi sonrasında tahta geçen Selçuklu sultanı Sencer, rasathaneye olan mali yardımı keser. 1091 yılında Selçukluların yeni başkenti İsfahan’dan Merv kentine geçer. Sultan Sencer yalakalığa yanaşmayan, sözünü ve düşüncelerini korkusuzca açıklayan Ömer Hayyam’a pek yüz vermez ve Hayyam doğum yeri olan Nişabur’a geri döner; ömrünün sonuna kadar da orada okumaya ve yazmaya devam eder.

Kendi Asrının İmamı

Hayyam gençlik yıllarına adım atarken İbni Sina ve Ebu Reyhan Biruni ömürlerinin sonlarına yaklaşmışlardı. Hayyam’ın öğrencisi Semarkandlı Nizami Aruzi Samarkandi ona “Heccetül Hak” ve Ebulfadıl Beyhaki ise “Kendi Asrının İmamı” lakaplarını takmışlardı. Tarih Hayyam’ı İbni Sina’nın halefi, doğa (materyalizm) felsefesi, matematik, mantık ve metafiziğin benzersiz üstadı olarak tanımıştır.

Hayyam doğduğu kent Nişabur’da 1131 yılında, 83 yıllık bereketli ömrünün sonuna gelerek hayata gözlerini yumdu. Mezarı Nişabur şehrinde, eski bir mahalle olan Şadyak’tadır. Ömür boyu evlenmedi. Çocuk sahibi olmadı. Öldüğünde daha önce kehanetini yaptığı noktada, eski Şadyak kasabasında, Mahruk Türbesi yanında toprağa verildi. Beyhaki der ki: “… O, Düstur, Filozof ve Hüccetül Hak diye adlandırıldı. Babalarının hepsi Nişaburluydular. Hikmet ve yıldız biliminde ikinci İbni Sina sayılırdı. O asık suratlı, geçimsiz ve çabuk sıkılan biriydi!” O asık suratlı, geçimsiz büyük insanın, içtiği şarap gibi her yıl geçtikçe daha da değeri artan, insanlığa bıraktıklarını bilmek ve okumak bir onurdur.

Rubailer ve Dünya Görüşü

Ömer HayyamHayyam’ın yaşadığı dönemde İslam’ın Şii, Sünni, Aş’eri ve Muta’zile gibi değişik mezhep ve fırkaları arasında Usul ve Kelam konularda çetin mübahaseler (konuşmalar) ve tartışmalar sürmekteydi. Bu dönemde sosyal ve politik alanda önemli birkaç olay cereyan etmiştir: Al Buye devletinin çöküşü, Selçuklu devletinin ayaklanması, Haçlı Seferleri ve Batinilerin ortaya çıkışı. Filozoflar ve bilim insanları sürekli dinci zümreler tarafından küfür ve dinden çıkma ile itham edilmekteydiler. Bağnazlık toplumun üzerine öyle çökmüştü ki kimse gerçek düşüncelerini dillendirmeye cesaret edemiyordu. Düşünürlerin ölüm fermanı, irtidat, şirk, zındıklık v.s. suçlamalarıyla kolaylıkla çıkarılıyordu. İmam Gazali bile küfürle itham edildi. Nizamül Mülk’ün Siyasetname adlı eserine baktığımızda durum apaçık kendini gösterir. Orada Sadrazam kendi mezhebinden başka mezhebe inananlara şiddetle saldırmakta ve onları sapkın ve lanetlenmiş olarak adlandırmaktadır. Böyle bir ortamda materyalist dünya görüşüyle şiirlerini yazan Hayyam elbette ki onları halk arasında yaymamış ve sadece çok yakın arkadaşlarına okumuştur. Onun inandığı tanrı mutlak sevgi ve sevecenliktir:

Seni azaplar veririm buyurdun ki
bu haberden korkmadım ben asla
Senin olduğun yerde azap olmaz
senin olmadığın yer yok, olmaz ki

Hayyam Şarkıları

Hayyam’dan söz eden ilk kitap Nizami Aruzi Samarkandi’nin Dört Makale adlı eseridir. Daha sonra Abulfazl Beyhaki Hayyam’dan ve eserlerinden söz eder. Hayyam’ın şiirleri ilk kez İmadeddin Katip İsfahani tarafından Haridetul Kasr adlı kitapta Hayyam’ın ölümünden 50 sene sonra ortaya çıkmıştır. Hayyam’ın ölümünden 100 sene sonra Necmeddin Razi Mırsadil İbad adlı eserinde bu dörtlükleri açığa çıkarmıştır. Ancak daha sonraki düzeltmeler, ayıklamalar sonrasında elde sadece 50 rubai kalmıştır. İran’ın ünlü yazarı Sadık Hidayet Hayyam Şarkıları (1934) adlı kitabında Hayyam’ın dörtlüklerini titizlikle gözden geçirip ayıkladı. İran’ın ünlü şairi Ahmed Şamlu’ya göre Hayyam’a ait sadece 125 dörtlük var. Batı dünyasında ilk kez Hayyam’ı düşüncelerini ciddi olarak ele alan Thomas Hyde (1636-1703) olsa da 1859 yılında Edward Fitzgerald’ın (1809-1883) İngilizceye çevirisiyle Hayyam dörtlüklerinin ünü dünyayı sarar ve böylece dört büyük şair Homer, Sheakspeare, Dante ve Goethe’ye eklenir.

İlginçtir ki Hayyam’ın çağdaşları onu bir matematikçi ve filozof olarak tanırlardı ve onun rubailerinden haberleri bile yoktu. Sadık Hidayet bu konuda şöyle der: “Öyle görünüyor ki Hayyam’ın şarkıları o hayattayken halkın bağnazlıkları nedeniyle gizliydi ve düzenlenip yayınlanmamıştır. Sadece birkaç yakın dostları arasında ün yapmıştı ya da savaşların köşesinde kıyısında ve de zevkli insanların kitaplarında birkaç rubai ondan kaydedilmiş ve ölümünden sonra yayınlanmıştır.

Temel olan, yokluğun varlığıdır

Sadık Hidayet onun rubailerinin konularını şu şekilde tasnif etmiştir: Yaradılışın  Sırrı, Yaşamın Acısı, Ezel Yazısı, Devranın Döngüsü, Dönen Zerreler, Ne Olacaksa Olsun, Boşunadır ve Anı anlayalım.

Ömer HayyamHayyam, ne kadar derin felsefi konulara değinirse değinsin rubailerinin dili arı, sade ve halk arası anlaşılır bir dildir. Temalar halkın somut olarak yaşamında karşılaştıkları nesnelere dayalı temalardır. Temel maksadı düşündürmek, yönü ise doğayı, hayatı ve evreni anlamak ve onu ciddiye almaktır. Toprak, aşk, şarap, hayat somut olarak rubailerde yer alır. Hiçliği öne çıkararak yaşamın değerinin altını çizer. Ona göre öteki dünyayı –ki Hayyam’ın dediğine göre kimse de oraya gidip de dönmemiştir- vurgulamak ve hele de ona mutlaklık kazandırmak ve bu dünyayı küçümsemek ve gözden kaçırmak, aslında bütün olarak yaşama sırt çevirmektir ki akılla bağdaşan bir durum değil. Hayyam bilgece yadsımayla büyük kabulü öne sürer. Yoktan söz ederek uçsuz bucaksız varlığın ağırlığını duyumsatır. Şarabı yudumlarken anların nasıl geçip gittiğini ve bir daha geri getirilemeyeceğini fısıldar. Onun şiirlerinin derinlerindeki görüşte temel olan yokluktur. Temel olan yokluğun varlığıdır. Egemen olan temel yokluk mutlak yokluktur; öyle ki o temelin de yokluğunu içerir, dışlar! İnanıyorum ki yokluk yok olsaydı, varlık asla var olamazdı. Varlık yokluğun “eşiğinde”, “içinde” ve “merkezinde”dir. O “eşik”, “iç”, ve “merkez” ki yokluğun yokluğunda yok olmuştur. Einstein’in bilgece belirttiği “karanlığın aydınlığı çevrelediği” gibi, Sokrates’in tarihi “bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir” sözünde bilinmeyenin bilineni çevrelediği gibi, yokluk da varlığı çevreliyor. Ancak çevreleyen yokluğun çevresi yoktur. Yokluğun dışı olmadığından içi de yoktur. Dışın dışı da öyle! Bu içlilik-dışlılık ancak varlık için geçerlidir. Ancak varlık, galaksilerin karadeliğe emildiği gibi, sürekli yokluğa aktığından varlığın da sabit bir içi-dışı ve çevresinin olması söz konusu olamaz. Yoklukta zaman ve mekân da yoktur. Hareket de yoktur. Her şey aynı anda, her yerde var olduğu anda yok olmakta. Hem burada hem orada. Söz konusu olan hiçbir şeyden daha küçük olanın da yokluğudur. Yokluğun dünü, yarını da yoktur.

Toprak halıda çok uyuyanlar gördüm
altında yerin ne saklananlar gördüm
Yokluk çölüne baktığımda ben heyhat
hiç gelmemiş ile gitmiş olanlar gördüm

Hayyam eğer şarapla sarhoşsan hoş ol
ay yüzlü güzelle oturmuş hoşsan hoş ol
Zira ki cihanın sonu yoktur yokluk,
sanki yoksun şayet eğer ki varsan hoş ol

Varla yok arasında, Araf’ta

Ömer HayyamHayyam, onun ününü bilimsel çalışmalarından daha fazla dünyaya yayan dörtlüklerinde doğanın ve elle tutulur gerçekliğin dilini kullanarak, geçmiş yokla gelecekteki yokluk arasındaki geçiş sırasında gözlemlediklerini, duyumsadıklarını bildirmiştir. Hayyam’ın düşüncelerinde, dolayısıyla dörtlüklerinde, varla yok arasında Araf’ta şaşılası bir bütünlük görmekteyiz. Biz işte bu bütünlük içindeki geçişin öyküsünü duyarız ondan. O, günümüzde materyalizm ve materyalist diyalektik olarak bilinen dünya görüşünün de en ilk ve en güzel örneklerini bu dörtlüklerinde açık etmiştir.  Fransız bilgin Antoine Lavoisier (1743-1794) Kütlenin Korunum Yasası’nı bildirmeden yaklaşık 500 sene önce Nasiri Tusi (1201-1274) şöyle yazar: “Madde biçim değiştirir ancak yok olmaz.” Hayyam, insanoğlunun varlığının bütün varlıklar içinde ele alır. Kâinatın ve maddenin “biz insanlardan” bağımsız olarak var olduğunu açıkça bildirir:

Olur biz olmayız dünya olacaktır
bizden ne bir ad ne bir nişan kalacaktır
Bundan önceleri yoktuk bir eksiklik yoktu
bundan sonra olmasak da aynı olacaktır

Hayyam somut varlığa, maddeyi cana, ruha ve soyuta öncelik verir. Ona göre ölüm hem cismin hem ruhun sonudur, ancak cism (vücut) toprağa girerek yeniden bir avuç toprak olarak varlığını başka bir şekilde sürdürür. Cisim bir kadehse can onun içindeki şaraptır ancak.

Anla ki ruhundan ayrık gideceksin
yokluk perdesinin sırrına dalıp gideceksin
Mey iç ki bilmiyorsun nereden geldin sen
hoş ol ki bilmiyorsun nereye gideceksin

İnsan bir avuç toprak

Bir testicinin işleğindeki testinin haykırışı, bir avuç çamurun onu ezen testiciye haykırışı yaşamın nereden gelip nereye gittiğini sorgularken, bilinmezlikleri sorguya çekerken aslında insanın bir avuç toprak olarak bu doğanın bir parçası olduğunu vurgulamaktadır.

Dün çarşıda bir testici gördüm ben de
bir parça çamura vururdu hep o tekme
O parça çamur kendi diliyle söylendi
ben de bir gün senin gibiydim etme

Bir testicinin işliğine gittim dün
binlerce testi gördüm konuşkan, suskun
Bir testi haykırdı aniden ki hani han
nerde testi yapan testi alan testi satan

Ne zamana değin günlük usun esiri oluruz
dünyada yüz yıllık ya ki bir günlük oluruz
Bir kâse şarap geç olmadan ver içelim
yarın testicilerin işliğinde testi oluruz

Matematik dehası

Hayyam’ın fizik, meteoroloji, cebir, müzik, aritmetik, geometri, çelişkiler ve yaradılış felsefesi, doğa bilimleri, devlet, Yunan felsefesi, İbni Sina üzerine, madde ve varlık üzerine 30’un üzerinde çok önemli eseri bilinmektedir. Hayyam’ın cebir üzerine yazdığı risalesi tanınmadan önce onun ünü doğuda takvim üzerindeki çalışmaları ve batıda ise dörtlüleri nedeniyleydi. Onun matematik ve de özellikle cebir üzerindeki çalışmaları 19. yy Avrupa matematikçilerinin arasında ilk kullanılan kaynakçalar arasında değildi ancak Tusi vasıtasıyla onun Avrupa matematiği üzerindeki etkisini izlemek mümkündür.

Semarkand’da ikamet ettiği süre içinde, matematik ve cebirdeki problemler üzerine ve bu arada birinci, ikinci ve üçüncü derece denklemler ve özellikle bu denklemlerin geometrik çözümleri üzerine Arapça eserini kaleme almıştır. Aruzi Samarkandi (1110-1161) ve Beyhaiki (994-1066) onu doğa felsefesi, matematik ve metafizik üzerine eşsiz üstat olarak kabul ederler. Kısa sürede dikkatleri üzerine toplayan bilim insanı olarak Hayyam, Selçuklu Celalettin Melikşah’ın daveti üzerine İsfahan’a geçer. Sadrazam Hace Nizamül Mülk’tür. O ki, kendi düşüncesinden başka düşünceleri hatalı, kendi inancından başka inançları küfür saydığını Siyasetname adlı eserinde açık etmiştir. Ancak Hace’ye rağmen Hayyam, İsfahan’da rasathanenin başına geçer ve sultanın isteği üzerine, Celali Takvimi’ni düzenler. Bu takvim halen İran’da geçerli takvim olarak kullanılır.

Ömer HayyamHayyam İsfahan’da iken birçok bilimsel risaleyi de kaleme alır. Aritmetik ve matematik üzerine iki önemli eserini burada yazar: Mizan el Hekem ve Qıstas el Mostaqim ile Moşkilati El Hesab. Aynı yıllarda, Öklidiyen çıkarımlara yönelik paralel çizgiler ve orantılar üzerine görüşlerini bildiren en önemli eserini Risale Fi Şarhi Me Eşkele Min Mosaderat Oqlidos’u kaleme aldı. Burada üçüncü derece denklemlerin geometrik çözümünü ve Öklid Beşinci Prensibi (Paralellik prensibi) üzerindeki araştırmaları ve Öklid teoremlerine eşit değerdeki teoremlerini ileri sürmesi Hayyam’ın adını matematik dünyasında sonsuza kadar kalın harflerle yazdırmıştır.

Dördüncü derece (kübik) denklemi çözen ilk matematikçi

Hayyam süreğen bir nitelik olarak adedi tanımladı ve matematiksel olarak bütün nitelikleri sonsuza kadar bölmek mümkün olur hükmünü bildirdi. Onun matematik dehası yıllarca batılı bilim insanlarına ışık tutmuştur. Belçikalı bilim insanı George Sarton  (1884–1956) onu eşsiz bir deha olarak nitelendirir (Bilim Tarihine giriş: Homer’den Hayyam’a). George Sarton onu Ortaçağ’ın en önemli matematikçiler arasında sayarak şöyle yazar: “Hayyam ilk kez birinci, ikinci ve üçüncü derece denklemleri bilimsel yöntemlerle düzenli araştıran ve bu denklemleri sınıflandıran ve üçüncü derece denklemlerin tüm çözüm şekillerini araştıran, o denklemlerin geometrik çözümüne ulaşan kimsedir. Onun, bu araştırmaları temel alarak cebir üzerine kaleme aldığı risalesi, düzgün bilimsel düşüncenin bir tanımlayıcıdır. Bu risale Ortaçağ’da bu alanda yazılan en önemli eserdir.” Bugün Hayyam-Paskal üçgeni olarak adlandırılan üçgen Ömer Hayyam’ın eseridir. Hayyam dördüncü derece (kübik) denklemi çözen ilk matematikçidir (x3 + cx + d = bx2).

Ömer HayyamDenir ki; üçüncü dereceden bilinmeyen denklemlerle ilgili yazdığı bir eserinde bilinmeyen rakamın yerine Arapça’da ‘şey’ anlamına gelen kelimeyi kullanmıştır. Sonra bu eseri diğer dillere çevrilirken İspanyolcaya “Xay” olarak geçmiştir. Daha sonra ise kelime ilk harfine indirgenerek bilinmeyen rakamın simgesi “X” olarak kullanılmaya başlanmıştır.

İtalyan matematikçi Luca Pacioli, 1494 yılında, ax2+bx=cx2 gibi dördüncü dereceden bir denklemin çözümsüz olduğunu söylüyordu. Oysa bu denklem, yaklaşık 500 yıl önce, İsfahan’da çoktan çözülmüştü. Batı bilim dünyasında Öklidyen olmayan geometrinin ilk mimarlarından sayılan İtalyan matematikçi Giovanni Gerolamo Saccheri’nin (1667-1733) fikir babasının Ömer Hayyam olduğu, genel olarak kabul ediliyor. Ömer Hayyam’ın eserleri ile tanışmak için Ali Güzelyüz’ün makalesine müracaat edilmesini tavsiye ederim.[1]
Hayyam’ın matematik üzerine çalışmaları hakkında daha fazla bilgi edinmek için buraya müracaat edebilirsiniz.

Astroloji

Hayyam’a göre yıldız hareketlerinin yörüngesi eliptoid, saikaların sıçramaları parabolik, yıldızlar sabit ve yeryüzü hareketlidir. Hareket yörüngeleri ona göre elips olabildiği gibi parabolik ya da hiperbolik olabilir. Gezegenlerin rasadında yörünge kaçışını dairevi olmayan hareketli bir merkezden izlemiştir. Hayyam İsfahan’dayken düzenlediği Celali Takvimi’ne göre yıl 365 gün, 5 saat, 48 dakika ve 45 saniyedir. Yıl 12 ay olup ilk 6 ay 31 gün, sonraki 5 ay 30 gün ve sonuncu ay ise 29 gündür. Bu ay dört yıl arayla 30 gün (kebise yılı) olur ki o halde yıl 366 gün olur. Bu Takvimde her 5000 yılda bir kez bir gün farklılık oluşur.

Musiki

Hayyam müzik bilimini de matematiksel olarak ele almıştır. Onun El Qowl Ala Ecnas Elleti Bil Arbai Mesala eserinde yarım perde mayalarına ait dörtte biri üç aralığa bölme sorununu kreşendo yarım perde ve dörtte bir perde ile açıklamaktadır.

“İlkbaharda çiçekler dökülsün mezarıma”

Ömer HayyamHayyam’ın Nişaburdaki mezarının modern biçimi İranlı ünlü mimar, Tahran Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi hocası, eski dekanı ve İbni Sina mozolesinin mimarı Huşeng Seyhun (22 Ağustos 1920 –26 Mayıs 2014) tarafından inşa edilmiştir. Kendisi bu konuda şöyle der: “Aruzi’nin Dört Makale (Çahar Meqale) adlı eserinde denir ki Hayyam şöyle demiş: ‘Arzularım ki mezarım öyle bir yerde olsun ki ilkbahar gelince çiçekler dökülsün mezarıma!’ Bu nedenle de ben bulunduğu bağda mezarın burcunu bağdaki kayısı ağaçlarına göre 3 metrelik yükseklik farkıyla yaptım. Bu nedenle ne zaman kayısı ağaçları çiçeklerini dökse mezarın üzerine gelir.

Ömer Hayyam Ömer Hayyam

Ömer HayyamHayyam bir matematikçi, astrolog ve bir şairdi. Burada bu üç konu dikkate alınmıştır. Ben 10 rakamını temel aldım. 1 ve 0 ki bütün rakamların temelidir. Her bacaktan iki kenar yükselir ve özel bir matematik modeline göre konkav bir şekilde yükselirler ve diğer kenarlarla yukarıda buluşurlar ve karşı kenardan aşağı inerler. Tüm bu konkav kenarlar, burcun kubbesindeki dikey eksende buluşurlar. Oradaki karmaşık yüzey belli bir matematik formülüne göre düzenlenmiş ki Hayyam matematiğinin simgesidir. Tepede bu kenarların buluşmasından bir yıldız oluşur ve bu da onun astrolog yanının simgesidir. Burcun kenarlarındaki baklava biçimli paneller üzerinde İran’da mimaride ilk kez kullanılan bir el yazısı biçimi kullanılarak her panelde ikişer rubai olmak üzere toplamda Üstat Celal Homai tarafından seçilen 20 rubai yazılmıştır.

Hayyam rubailerine örnekler

Birliktelik elini bir birine koymalıyız                    
neşe tekmesini bu hüzne biz vurmalıyız
Kalkıp tan atmadan soluk almalıyız                    
yoksa tan atar bizse soluksuz kalırız

Ezel sırlarını ne sen bilirsin ne de ben                        
bu bilmeceyi ne sen okursun ne de ben
Bizim söyleşimiz perdenin ardında durur                  
düşünce perde ne sen kalırsın ne de ben

Bir süre çocuktuk sonra bir üstat olduk                      
bir an üstatlığımızdan nice şen şâd olduk
Sözün sonrasını dinle n’oldu bize bak                        
topraktan geldik ve rüzgara savrulduk

Behey müftü senden daha çalışkanız                           
bu sarhoşlukla bile senden ayığız
Sen halkın kanını içersin biz asma kanı                      
insaf ile söyle hangimiz kan içeniz?

Ey dost gel yarını gam etmeyelim                  
ömrün bu kısa demin ganimet bilelim
Yarın bu fani diyardan göçünce hepimiz    
binlerce seneliklerle yoldaşız bir görelim

Ölünce, beni bâde şarapla yıkayın                   
telkinimi eskil köhne şaraba bulayın
Mahşerde bulmak isterseniz şayet siz           
beni meyhanenin toprağında arayın

Eğer tanrı gibi elimde olsaydı felek                  
yok ederdim onu kalmasında ne gerek
Sonra yeni bir felek ederdim inşa                  
azadeler onda hep bulsunlar erek

Ey göz kör değilsen mezarı bir dem gör                       
bu fitne figan coşku dolu âlem gör
Şahlar da çamur altındadır nice başlar da            
ay yüzlüleri köstebeğe bir yem gör

İç şarabını ölümsüz ömür işte budur         
gençlikten elinde kalan işte budur
Çiçekler ve şarap vaktidir dostlar sarhoş          
hoş ol ki bütün yaşam işte budur

 

Yazan: Haşim Hüsrevşahi [3]

 

[1] Ali Güleryüz; Ömer Hayyam’ın eserlerine bir bakış. İ.Ü. Şarkiyat Mecmuası Sayı 19 (2011-2): 51-62

[2] Sırrı Giz Eylediler; Hafız, Hayyam, Mevlana. Haşim Hüsrevşahi, Totem Yayınları, 2016

[3] Bu yazıdaki çeviri metinlerin tümü orijinal dilinden makalenin yazarı tarafında Türkçeye çevrilmiştir.

 

YORUM YAP

Lütfen yorumunuzu girin!
Lütfen adınızı buraya girin